put Anlamı, Karşılığı

# A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P Q R S Ş T U Ü V W X Y Z

İngilizce - Türkçe

  • put
    f. (put, --ting) koymak, yerleştirmek.
  • put a bold face on
    (zor bir durum) karşısında cesaret göstermek.
  • put a call through
    telefon etmek.
  • put a crimp in
    k. dili -e engel olmak.
  • put a flea in one´s ear
    ihtar etmek, kulağını bükmek.
  • put a spoke in s.o.´s wheel
    k. dili birini engellemek, birinin tekerine çomak/taş koymak.
  • put a stop to
    -e son vermek, -i kesmek.
  • put a stop to
    -e son vermek.
  • put a whammy on s.o.
    k. dili birine uğursuzluk getiren bir büyü yapmak.
  • put about
    1. (gemi) yön değiştirmek. 2. (geminin) başını çevirmek.
  • put all one´s eggs in one basket
    her şeyini tek bir şeye/kişiye bağlamak, tüm umutlarını tek bir şeye/kişiye bağlamak.
  • put all one´s eggs in one basket
    k. dili tüm umutlarını bir kişiye/şeye bağlamak.
  • put an animal away
    bir hayvanı merhametten dolayı öldürmek.
  • put an animal down
    bir hayvanın hayatına son vermek.
  • put an animal out of its misery
    hayvanı öldürerek acılarına son vermek.
  • put an animal to sleep
    hayvanı iğneyle verilen ilaçla öldürmek.
  • put an embargo on
    -e ambargo koymak.
  • put an end to
    -e son vermek.
  • put an end to
    -e son vermek.
  • put back
    1. geri koymak. 2. eski yerine koymak. 3. ilerlemesine engel olmak. 4. (saati) geri almak. 5. reddetmek. 6. den. yoldan geri dönmek.
  • put by
    ilerisi için saklamak.
  • put down at/in/on
    (uçak) -e inmek.
  • put forth
    1. (yaprak, çiçek, filiz v.b.´ni) vermek. 2. ileri sürmek. 3. çıkarmak, yayımlamak.
  • put forward
    ileri sürmek.
  • put forward
    1. önermek. 2. (saati) ileri almak.
  • put in
    1. içeri koymak, sokmak. 2. arzetmek. 3. takmak. 4. limana girmek. 5. (bir iş için) (zaman) harcamak.
  • put in a good word for s.o.
    biri için iyi şeyler söylemek.
  • put in an appearance
    kısa bir süre kalıp gitmek, görünmek.
  • put in an appearance
    boy göstermek, çok kısa bir süre kalmak.
  • put in for
    ... için başvurmak/müracaat etmek.
  • put in one´s two cents worth
    k. dili fikrini söylemek, görüşünü belirtmek.
  • put in pledge
    rehine koymak.
  • put in prison
    hapsetmek.
  • put in time on
    (bir iş için) belirli bir zaman harcamak.
  • put into commission
    1. sefere hazırlamak. 2. tamir etmek.
  • put into effect
    uygulamak.
  • Put it down, please!
    İng. Hesabıma yazın lütfen! (Veresiye alınan bir şey için söylenir.).
  • Put it in reverse!
    Geri vitese al!
  • put it/the car/the motor in neutral
    -i boşa/rölantiye almak.
  • put money on
    (bir konuda) bahse girmek: Will you put a million on that? Bir milyona bahse girer misin?
  • put o.s. in another´s place
    kendini başkasının yerine koymak.
  • put off
    den. -den ayrılmak.
  • put off an appointment
    bir randevuyu ertelemek.
  • put on
    1. giymek. 2. (ışığı, radyoyu v.b.´ni) açmak. 3. atfetmek, üzerine yüklemek. 4. (oyunu) sahneye koymak; (oyunu) oynamak. 5. (kilo) almak. 6. k. dili poz yapmak/kesmek.
  • put on a mask
    maske takmak.
  • put on a scene
    olay çıkarmak, kıyameti koparmak.
  • put on airs
    çalım satmak, hava atmak, hava basmak, poz takınmak.
  • put on airs
    caka satmak.
  • put on an act
    poz yapmak.
  • put on the feedbag
    argo yemek yemek.
  • put on the map
    k. dili meşhur etmek, ismini duyurmak.
  • put one´s best foot forward
    iyi bir tesir bırakmak için elinden geleni yapmak.
  • put one´s cards on the table
    k. dili samimi olarak açıklamak.
  • put one´s cards on the table
    k. dili düşüncelerini/durumunu açıkça belirtmek.
  • put one´s feet up
    k. dili dinlenmek.
  • put one´s finger on
    k. dili -in üstüne/üzerine basmak, en doğru olanı söylemek.
  • put one´s foot down
    ayak diremek.
  • put one´s foot down
    k. dili artık hiç taviz vermemeye kararlı olmak.
  • put one´s foot in it
    k. dili pot kırmak, gaf yapmak.
  • put one´s foot into it/put one´s foot in one´s mouth
    pot kırmak, gaf yapmak.
  • put one´s hand/hands on
    k. dili -i bulmak.
  • put one´s head in the lion´s mouth
    tehlikeye atılmak, kellesini koltuğuna almak.
  • put one´s house in order
    k. dili işlerini düzene sokmak.
  • put one´s nose to the grindstone
    k. dili gerektiği gibi çalışmak; görevini layıkıyla yapmak.
  • put one´s shoulder to the wheel
    gayretle çalışmaya başlamak.
  • put out
    1. söndürmek. 2. (ışığı) kapamak. 3. çıkarmak, yaymak: That chimney´s putting out a lot of smoke. O bacadan çok duman çıkıyor. 4. (ısı) vermek. 5. üretmek, çıkarmak: Do they also put out a newspaper? Gazete de mi çıkarıyorlar?
  • put out feelers
    k. dili sondaj yapmak.
  • put out feelers
    k. dili (bir durumu anlamak için) sondaj yapmak.
  • put out of commission
    1. işlemez hale getirmek. 2. yıkmak, mahvetmek.
  • put pen to paper
    yazmaya başlamak.
  • put pressure on
    (birine) baskı yapmak, (birini) sıkıştırmak.
  • put s.o. away
    k. dili 1. birini tımarhaneye kapamak. 2. birini içeri/hapse atmak.
  • put s.o. down
    1. birini indirmek/yere koymak; birini daha aşağı bir yere koymak. 2. k. dili birini küçümsemek; birini tenkit etmek. 3. as birinin ... olduğunu zannetmek. 4. for (bir listede) birinin adının yanına ... yazmak: I put you down for two tickets. Adının yanına iki bilet yazdım. 5. for (okul, üniversite v.b.´ne) kaydetmek/yazmak/kaydettirmek/yazdırmak.
  • put s.o. in a flutter
    birini heyecana düşürmek.
  • put s.o. in his/her place
    k. dili birine göstermek, birine dünyanın kaç bucak olduğunu göstermek, birine Hanya´yı Konya´yı göstermek, birine haddini bildirmek.
  • put s.o. in mind of
    k. dili -e birini hatırlatmak, birini aklına getirmek: She put him in mind of his aunt. Ona teyzesini hatırlattı.
  • put s.o. in the picture
    k. dili birine durumu anlatmak, birini aydınlatmak.
  • put s.o. off
    1. birini bahanelerle atlatmak/başından savmak. 2. birini şaşırtmak. 3. birini (bir şeyden) vazgeçirmek; birinin hevesini kırmak. 4. birinin (başkasından) hoşlanmamasına yol açmak.
  • put s.o. on
    1. birini (bir işle) görevlendirmek. 2. k. dili birini işletmek, biriyle dalga geçmek; birine numara yapmak.
  • put s.o. on a diet
    birini perhize sokmak.
  • put s.o. on the shelf
    birini kızağa çekmek; birini emekliye ayırmak.
  • put s.o. on the spot
    k. dili birini zor bir duruma sokmak.
  • put s.o. on the spot
    k. dili birini zor bir duruma sokmak/düşürmek, birini zor bir durumda bırakmak.
  • put s.o. onto
    k. dili 1. birini (birine) yollamak/göndermek. 2. birine (bir şeyi) tavsiye etmek/salık vermek.
  • put s.o. out
    k. dili 1. birini zahmete sokmak; birini rahatsız etmek. 2. birini kızdırmak.
  • put s.o. out of his/her misery
    1. birini öldürerek acılarına son vermek. 2. birinin çaresine bakmak, birini öldürmek. 3. birini sıkıntılı bir durumdan kurtarmak.
  • put s.o. out of the way
    k. dili birini öldürmek, birini ortadan kaldırmak.
  • put s.o. out to pasture
    birini emekliye ayırmak.
  • put s.o. straight (about s.t.)
    k. dili (yanlış düşünen) birine işin doğrusunu anlatmak/söylemek.
  • put s.o. through (to)
    (santral memuru) birini (telefonla) (-e) bağlamak.
  • put s.o. through his/her paces
    bir kimsenin yeteneğini denemek.
  • put s.o. through the wringer
    k. dili anasından emdiği sütü burnundan getirmek, birine güçlük/sıkıntı çektirmek; birinin imanını gevretmek; birini cendereye sokmak/koymak, birini çok sıkıştırmak.
  • put s.o. to bed
    birini yatırmak.
  • put s.o. to death
    birini idam etmek.
  • put s.o. to shame
    k. dili 1. birini gölgede bırakmak. 2. birini utandırmak/mahcup etmek; birini rezil etmek.
  • put s.o. to shame
    1. birini utandırmak/mahcup etmek; birini rezil etmek. 2. birini gölgede bırakmak.
  • put s.o. to sleep
    birini uyutmak; birine uyku vermek.
  • put s.o. to the test
    birini zora koşmak.
  • put s.o. up
    birini misafir etmek.
  • put s.o. up to
    k. dili birini (kötü bir işe) azmettirmek/koşmak.
  • put s.o. wise
    (to) k. dili birini (birinden/bir şeyden) haberdar etmek; birine (bir şeyi) çaktırmak.
  • put s.o.´s nose out of joint
    birinin pabucunu dama attırmak.
  • put s.o.´s nose out of joint
    birinin pabucunu dama atmak.
  • put s.o./s.t. to the test
    birini/bir şeyi denemek/sınamak; birinin/bir şeyin nasıl/ne mene biri/bir şey olduğunu göstermek/meydana çıkarmak.
  • put s.o./s.t. to use
    birinden/bir şeyden yararlanmak/istifade etmek.
  • put s.t. about
    k. dili bir haberi etrafa yaymak.
  • put s.t. across
    k. dili 1.bir şeyi etkili bir şekilde iletmek/anlatmak/açıklamak/söylemek. 2. bir şeyi yutturmak. 3. bir şeyi kabul ettirmek.
  • put s.t. away
    1. bir şeyi ortadan kaldırmak/saklamak. 2. bir kenara para koymak. 3. k. dili çok yemek yemek; yemeği midesine/gövdeye indirmek.
  • put s.t. back
    1. bir şeyi eski yerine koymak. 2. bir şeyi geciktirmek. 3. to toplantıyı/randevuyu (önceki bir tarihe/saate) almak; toplantı/randevu tarihini/saatini öne almak.
  • put s.t. by
    bir kenara para koymak.
  • put s.t. down
    1. bir şeyi (indirerek) bırakmak/yere koymak; bir şeyi (aşağı bir yere) koymak. 2. bir şeyi kaydetmek/not etmek/yazmak. 3. kaparo vermek/bırakmak. 4. to bir şeyi -e vermek/yormak: I put it down to his being old. Onu yaşlılığına verdim. 5. k. dili bir şeyi küçümsemek; bir şeyi tenkit etmek.
  • put s.t. forward to
    toplantıyı/randevuyu (daha ileri bir tarihe/saate) almak; toplantı/randevu tarihini/saatini ileri almak/ertelemek.
  • put s.t. in s.o.´s mind
    bir şeyi birinin aklına koymak.
  • put s.t. in storage
    bir şeyi depoya koymak.
  • put s.t. into orbit
    bir şeyi yörüngeye oturtmak.
  • put s.t. into practice
    bir şeyi uygulamak/uygulamaya koymak.
  • put s.t. into s.o.´s head
    k. dili bir fikri birinin aklına/kafasına koymak, bir fikri birine aşılamak.
  • put s.t. off
    bir şeyi ertelemek.
  • put s.t. on
    1. bir şeyi giymek. 2. -e bir fiyat koymak; -e bir değer biçmek. 3. (bir toplamı, maliyeti) belirli bir miktar artırmak.
  • put s.t. on paper
    bir şeyi kâğıda/yazıya dökmek.
  • put s.t. on the back burner
    k. dili bir şeyi şimdilik askıya almak.
  • put s.t. on the market
    bir şeyi satışa çıkarmak.
  • put s.t. out of one´s head
    bir şeyi unutmak/unutturmak.
  • put s.t. out of the way
    k. dili (uygunsuz bir yerde duran) bir şeyi başka bir yere kaldırmak.
  • put s.t. over
    1. bir şeyi etkili bir şekilde iletmek/anlatmak/açıklamak/söylemek. 2. to bir şeyi -e ertelemek/bırakmak.
  • put s.t. over on s.o.
    k. dili birine bir şey yutturmak, birine bir oyun oynamak.
  • put s.t. plainly
    bir şeyi açıkça söylemek.
  • put s.t. through
    bir şeyin onaylanmasını/kabul edilmesini sağlamak; bir yasa tasarısını (meclisten) geçirmek.
  • put s.t. to a vote
    bir şeyi oylamaya/oya koymak, bir şeyi oya sunmak.
  • put s.t. to a vote
    bir şeyi oya/oylamaya koymak.
  • put s.t. to one side
    bir şeyi bir kenara bırakmak.
  • put s.t. to rights
    bir durumu düzeltmek/yoluna koymak.
  • put s.t. to s.o.
    k. dili birine bir şey teklif etmek/sormak.
  • put s.t. to shame
    k. dili bir şeyi gölgede bırakmak.
  • put s.t. to shame
    bir şeyi gölgede bırakmak.
  • put s.t. together
    k. dili 1. bir şeyi hazırlamak. 2. bir ekibi oluşturmak. 3. bir şeyi monte etmek/kurmak.
  • put s.t. up for auction
    bir şeyi açık artırma ile satışa çıkarmak.
  • put s.t. up for sale
    bir şeyi satışa çıkarmak.
  • put s.t./s.o. out of one´s mind
    bir şeyi/birini aklından çıkarmak/unutmak.
  • put the blame on
    kabahati/suçu (birinin) üzerine atmak.
  • put the cart before the horse
    tersine iş görmek.
  • put the finger on
    -i ihbar etmek, -i gammazlamak, -i ele vermek.
  • put the screws on
    k. dili (birini) sıkıştırmak.
  • put the shot
    spor gülle atmak.
  • put the wind up s.o.
    k. dili 1. birini korkutmak. 2. birini sinirlendirmek.
  • put their heads together
    baş başa verip düşünmek.
  • put through a call to
    -e telefon etmek.
  • put to bed
    yatırmak.
  • put to death
    öldürmek.
  • put to flight
    kaçırmak.
  • put to sea
    denize açılmak.
  • put to use
    kullanmak.
  • put too much stress on
    1. -i fazlasıyla vurgulamak. 2. (bir yapıdaki eleman) -e fazla yük olmak/bindirmek.
  • put two and two together
    k. dili (olaylar arasında bağlantı kurarak) durumun ne olduğunu anlamak.
  • put two and two together
    k. dili düşünerek bir sonuç çıkarmak.
  • put under a ban
    yasaklamak.
  • put up
    1. inşa etmek, yapmak. 2. (çadır) kurmak. 3. (birini) misafir etmek. 4. at (otel v.b.´nde) kalmak. 5. (fiyat, kira v.b.´ni) yükseltmek, artırmak. 6. konservesini/reçelini/kompostosunu yapmak. 7. (bir işi finanse etmek için) para vermek. 8. for -e adaylığını koymak.
  • put up a fight
    mücadele etmek.
  • put up a poor show
    başarılı olmamak, yaptığı iyi olmamak.
  • put up for sale
    satılığa çıkarmak.
  • put up with
    -i çekmek, -e katlanmak/tahammül etmek.
  • Put up your hands!
    Eller yukarı!
  • put upon
    -i sömürmek, -i kullanmak.
  • put words into s.o.´s mouth
    uydurup birinin ağzından konuşmak.
  • put words into s.o.´s mouth
    birinden izin almadan onun adına konuşmak.

Türkçe - İngilizce

  • put
    ,-tu 1. idol, image, effigy (of a god). 2. (Christian) cross; crucifix. -- gibi as still as a statue, as if turned to stone. -- kesilmek to become as still as a statue.
  • put
    ,-tu twisted silk thread.